19 Nisan 2008 Cumartesi

Masallar


Gürültücü Çocuk

Gürültücü Çocuk

Gürültücü çocuğu hiç kimse sevmezdi. Çünkü o kadar gürültü yapardı ki yer yerinden oynardı. Hele yürürken çıkardığı sesler dayanılacak gibi değildi. O sokağa çıktığı zaman herkes evine koşar, kapıyı pencereyi sıkı sıkı örterdi.



Bir gün annesi gürültücü çocuğu ekmek almaya gönderdi.



Gürültücü doğru fırına gidip bağırdı:



- Bir tane ekmek istiyorum!



Öyle bağırdı ki arabasında uyumakta olan minik bebek ağlamaya başladı. Bebeğin annesi gürültücüye dönerek “Ne düşüncesiz çocuksun ! Biraz yavaş konuşamaz mısın sen?” diye söylendi. Ama bizim gürültücü çocuk hiç akıllanmadı. Eve dönerken başladı gülmeye. Kahkahaları her yeri çınlatıyordu.



Pencereden genç bir hanım başını uzatıp gürültücüye seslendi:



- Neden bu kadar hızlı gülüyorsun? Çocuğum hasta ve başı çok ağrıyor. Sesin onu rahatsız etti. Haydi git buradan!



Gürültücü çocuk daha da çok gülmeye , gümbür gümbür sesler çıkarmaya başladı.



Artık ona bir ders vermenin zamanı gelmişti. Bütün mahalle halkı toplanıp konuştular.



Ertesi gün gürültücü çocuk ekmek almak için fırına girdi. Her zamanki gibi bağırmaya başladı :



- Bir tane ekmek istiyorum.



Ama fırıncı hiç oralı olmadı; duymamış gibi davrandı. Gürültücü çocuk daha da bağırdı:



- Bir tane ekmek istiyorum dedim!



Fırıncı yine ses çıkarmadı.



Gürültücü çocuk çaresiz fırından çıktı.



Yürürken “takır tukur”sesler çıkarıyor, ıslık çalıyordu.



Evin önünden geçerken biri pencereyi açtı ve gürültücü çocuğun başına bir kova soğuk su döktü. Gürültücü titremekten hiç ses çıkaramaz oldu.



Sonra doğruca evine gidip olanları düşündü. Çevresine ne kadar saygısızca davrandığını anladı.



O gün bu gündür gürültücü çocuk bir daha hiç gürültü yapmadı.















Kırmızı Benekli Kelebek

Kirmizi Benekli Kelebek

Sıcak bir yaz günüydü. Oya kırlara çiçek toplamaya çıkmıştı.
Yorulunca bir ağaca yaslandı. Derken uyuyakaldı. Rüya görmeye başladı.

Rüyasında çok güzel rengarenk bir kelebek gördü. Kelebeğin kanatlarında yıldızlar parlıyordu. Kırmızı benekleri vardı. Durmadan dans ediyor ve şarkı söylüyordu.

Oya kelebeğin dansını hayranlıkla seyretti ve şarkılarını dinledi.

Uyandığında kırmızı benekli kelebek gitmişti.

Oya doğru eve gitti.

- Anne, kırmızı benekli kelebek nerde? diye sordu.

Annesi:

- Ne kelebeği? dedi.

Oya :

- Kırmızı benekli güzel kelebek , dedi. O dans edip bana şarkılar söyledi.

Oya’nın annesi güldü:

- Herhalde sen rüya gördün. Kırmızı benekli kelebek yalnız rüya kelebeğidir.

Oya onun kanatlarında parlayan yıldızları hatırladı ve :

- O kelebek gerçek olmalı, dedi. Onu bulmaya gideceğim.

Oya önce arkadaşlarına sordu.

- Kırmızı benekli kelebeği gördünüz mü?

Arkadaşları :

- Hayır, dediler. Öyle bir kelebek olamaz.

Fakat Oya kırmızı benekli kelebeği aramaya devam etti. Gide gide kartalın yuvasına vardı. Kartal tek başına duruyordu.

Oya bütün gün güzel kelebeği aradı durdu. Fakat ona bir türlü rastlamadı. Sonunda eve döndü. Çok yorulmuştu. Hemen uyudu. Rüyasında kırmızı benekli kelebeği yeniden gördü. Kelebek yine durmadan dans ediyor, şarkı söylüyordu.

Oya kelebeğe sordu:

- Hep seni aradım. Neredeydin? dedi.

Kelebek cevap vermedi. Dans etmeye devam etti..

Sabahleyin Oya olanları babasına anlattı:

- Bu kelebeğin gerçek olduğuna inanıyorum, dedi.

Babası ona:

- Bir rüya görmüş olacaksın. Çünkü kırmızı benekli kelebek olmaz, dedi.

Oya diretti:

- Yine de arayıp bulacağım.

Oya bütün gün yine kırmızı benekli kelebeği aradı. Ama bulamadı. Eve döndüğünde gece olmuştu. Gökyüzünde yıldızlar parlıyordu. Oya güzel kelebeğin kanatlarındaki yıldızları düşündü.

- Uyursam yine güzel kelebeği görebilirim, dedi.

Fakat o gece rüyasında güzel kelebeği görmedi. Dere kenarını ve yüzen ördekleri gördü.

Ertesi gün Oya dere kenarına yürüdü. Yüzen yeşil ördeklere baktı. Birden ördeklerin başında dans eden kırmızı benekli kelebeği gördü. Kelebek şarkı söylüyordu. Oya sevinçle bağırdı:

- Senin gerçek bir kelebek olduğunu biliyordum! Benimle dost ol; birlikte oynayalım, dedi.

Kelebek Oya’nın avucuna kondu. Oya onu eve götürüp annesine, sonra arkadaşlarına gösterdi.

Bir gün arkadaşı Afacan kelebeği avucuna aldı. Ona şarkı söyletti. Sonra birlikte dans ettiler.

Oya Afacan’a çok kızdı:

- Seninle oynamasına izin veremem. Çünkü o benim kelebeğim, dedi.

Afacan :

- Ne olur biraz benimle kalsın! diye rica etti.

Fakat Oya :

- Hayır, imkansız! diyerek kelebeği alıp gitti.

Oya dere boyunca yürüdü. Çok yorulunca kartalın yuvasına oturdu. Kartal yoktu. Oya kelebeğe :

- Haydi güzel kelebeğim. Şimdi benim için dans edip şarkı söyle, dedi.

Dedi ama kelebek yerinden bile kımıldamadı. Bütün gün çalının üstüne kondu durdu.

Oya kelebeği orada bırakıp eve koştu. Olanları annesine anlattı.

Annesi ona :

- Arkadaşlarınla oynamasına izin vermeliydin. Onun için kelebek sana küsmüştür, dedi.

Sonra devam etti:

- Sen kötü bir kızsın. Sevdiğin bir şeyi arkadaşlarınla paylaşmalısın.

Oya annesine hak verdi:

- Peki anneciğim. Bundan sonra iyi bir kız olacağım, dedi.

Doğru kartalın yuvasına koştu. Ama kelebek orada yoktu. Kartal onu yemiş olmalıydı.

Oya çok üzüldü. Yaptığı kötülükten de çok utandı. Kendi kendine iyi bir kız olmaya karar verdi.

Birkaç gün sonra Oya kırlara çiçek toplamaya çıktı. Sonra da bir ağacın altında uıuyakaldı. Rüyasında kırmızı benekli kelebeğini gördü. Çok sevindi.

- Geldiğin için teşekkür ederim. Git, arkadaşlarımla da oyna. Onlara dans edip şarkı söyle , dedi.

Kırmızı benekli kelebek Oya’nın dediklerini aynen yaptı.














YAŞAM
Bir kutu dolusu YAŞAM gönderiyorum sana,
Sade bir kurdeleyle süslenmiş.
Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını..
Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya.
Bir cennet resmi yapıp içine gir diye...
Düşler serpiştirdim gizlice,düş kurmayı unutma diye.
Bir tane de elma şekeri yerleştirdim,içindeki çocuğu yeniden tadabil diye.....
Güneşin batışını, billur suyun sesini, kırmızı gelinciklerin saflığını,taze ekmeğin kokusunu vebir gülümsemenin sıcaklığında sığdırdım ,ruhlarımız aç kalmasın diye.
Kutuya biraz da sevecenlik koydum güçlü ol diye,
Çünkü acımasız olan güçsüzdür.
Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya ,barış ve özgürlüğü sunmak için...
Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım bir elma da ben koymadan edemedimpaylaşmayı hatırlayalım diye... S
evdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek içinyarını beklemeyelim,hemen şimdi yapalım bunu diye...İçtenliği, umudu, neşeyi, bağışlayıcılığı,özgüveni, açık yürekliliği unutmadım,Ben`in dışına çıkıp, Biz`e ulaşabilelim diye...
Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya.Bak bu kartta neler yazıyor: Bu kutunun kapağını her kaldırdığında,yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin. Yaşamak için yarını bekleme, Al yaşamı kollarının arasına ve
sımsıkı sarıl. Yaşamdan yalnızca almak yerine,ona bir şeyler ver. Kısacası bütünüyle insan ol. Unutma, yaşam dokuması henüz tamamlanmamış, olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır vesana ait olan küçücük boşluğu yalnızca sen....

Hiç yorum yok: